Eğirdir, Akdeniz Bölgesinin göller yöresinde Isparta'nın doğusunda, Eğirdir Gölü'nün kuzeyinde küçük bir yarımada üzerinde bulunmaktadır. Isparta'ya 34 kilometre mesafede olup1840 kilometrekarelik bir araziye sahiptir. Deniz seviyesinden yüksekliği 918 metredir. Eğirdir ve çevresinin Arzava Krallığı (2000-1200) döneminden beri meskun olduğu buluntulardan ve kayıtlardan anlaşılmaktadır. Hitit dönemindeki (MÖ l800-l200) metinlerde bugünkü Eğirdir İlçesi topraklarının da içinde bulunduğu bölgenin adı "Pitaşşa" olarak geçer. Frig (MÖ 750-690), Lidya (MÖ 690-547) ve Pers (MÖ 547-334) dönemlerinde bölge siyasi olarak el değiştirmiştir. Eğirdir İlçesinin Lidya'nın son hükümdarı Kroisos tarafından kurulduğu ve adının da ''Krozos'' olduğu sanılmaktadır. Şehrin iç kalesi de bu dönemde inşa edilmiştir.
MÖ 334-323 tarihleri arasında Büyük İskender'in kontrolüne giren bölge, MÖ 323 yılında Büyük İskender'in ölümünden sonra haleflerinden Seleukos ve Lysimakhos arasında yapılan Kurupedion Savaşı (MÖ 281) sonucunda Seleukosların eline geçmiştir. MÖ l88 yılında Roma ordusuna yenilerek, Apameia (Dinar) Barışı'nı imzalayan Seleukoslar Toroslara kadar olan kısımdan çekilmişler ve bölge Romalılar tarafından Bergamalılara bırakılmıştır. Hellenistik Dönemde Viarus (Eğirdir Sivrisi) eteklerinde Prostanna, Barla Kasabası yakınında Parlais, Sarıidris Kasabası yakınında Malos kentleri kurulmuştur.
MÖ l88-133 yılları arasında Bergama Krallığının elinde bulunan bölge, MÖ l30'da Romalılar tarafından ele geçirilerek, MÖ 102-49 yılları arasında Kilikya Eyaleti içine alınmış, daha sonra Asia Eyaleti'ne bağlanmıştır. MÖ 39 yılında Galat Kralı Amyntasın kontrolüne giren bölge MÖ 25 yılına kadar bu durumda kalmış, daha sonra Galatia Eyaleti içine alınmıştır. Roma İmparatorluğunun MS 395 yılında parçalanmasıyla Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) sınırları içinde kalmıştır. Prostanna, Limnai (Hoyran) ile birlikte Hristiyanlığın önemli merkezlerindendi. Eğirdir ve çevresinin 395'te Bizans egemenliğine girmesinden sonra, şehrin Ortaçağ'da "Akroterion" şeklinde isimlendirildiği görülmektedir. Bizans egemenliğinin son dönemlerinde, şehrin adı "Akrotiri" olarak geçmektedir.
Eğirdir ve çevresi 1204 yılında çevredeki şehirlerle birlikte Anadolu Selçuklu Devleti'nin eline geçti. Selçuklu sultanları göl kenarındaki bu güzel beldeyi zaman, zaman sayfiye yeri olarak kullanmışlardır.
Selçuklular döneminde şehrin imarına önem verilerek surlar onarılmıştır. Ortaçağ'da ise Mısır'la ticaret ilişkisini sağlayan Antalya limanından Anadolu içlerine giden yol üzerinde önemli bir konaklama ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Eğirdir şehir merkezinin 3 km güneyinde, göl kıyısında Anadolu Selçuklu kervansaraylarının en büyükleri arasında yer alan Eğirdir Hanı 1237 yılında Selçuklu Sultanı II.Gıyaseddin
Keyhüsrev tarafından yaptırılmış, ancak kısa bir süre sonra geçirdiği büyük bir yangın sonucu kullanılamaz hale gelmiştir. Eğirdir bu özelliğinin yanı sıra XII. yüzyılın son yarısıyla XIII. yüzyılda ilmi ve sosyal hareketlerin canlı olduğu ve bununla ilgili müesseselerin (medrese, tekke, Mevlevihane vs.) bulunduğu şehirler arasında yer almıştır.
Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılmasının ardından Feleküddin Dündar Bey tarafından 130l yılında Hamitoğulları Beyliği kurulmuş, bu beyliğin Uluborlu'dan sonra 1310 yılında ikinci merkezi Eğirdir olmuştur. Beyliğin kurucusu bu şehirde imar hareketlerine girişmiş ve kendi adına izafetle buraya " Felekabad" adını vermiştir. Şehir 1324-l327 yılları arasında İlhanlılar'ın Anadolu Valisi Timurtaş tarafından işgal edilmiştir. Dündar Bey bu dönemdeki İlhanlı hâkimiyetini tanımıştır. Timurtaş'ın Mısır'a kaçışından faydalanan Dündar Bey'in oğlu Hızır Bey 1328 yılında tekrar Eğirdir'e hâkim olmuştur. XIV. yüzyılın ikinci yarısında Eğirdir, Karamanoğulları'nın saldırılarına uğramıştır. Bu saldırılar üzerine Hamitoğulları, komşuları olan Germiyanoğulları ve Osmanoğulları'ndan yardım istemek zorunda kalmıştır. Osmanoğulları'nın bu yardımına karşılık Hamitoğulları Beyliği'nin bir kısım toprakları Osmanlılara verilmesine rağmen Eğirdir, 1390 yılına kadar beyliğin elinde kalmış ve bu tarihte Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı hakimiyeti altına alınmıştır.
Timur 1402 yılında kazandığı zaferin ardından Anadolu'da giriştiği harekât sırasında bazı kaynaklara göre 2 Aralık 1402, bazılarına göre ise 11 Mart 1403'te Eğirdir'i ve Eğirdir halkının sığınmış olduğu Nis Adasını zapt etmiş ve burayı Karamanoğlu II. Mehmet'e vermiştir. Mehmet Bey de Timur adına Kayseri, Konya, Larende'de olduğu gibi Eğirdir'de sikke bastırmıştır. Fakat Karamanlılar daha sonra 1425 yılında Eğirdir'i Osmanlılar'a iade etmek zorunda kalmıştır. Eğirdir ve çevresi, Osmanlı idaresi altında Selçuklu ve Hamitoğulları dönemindeki ihtişamını kaybetmiştir. XVI. yüzyılın başlarında Isparta'nın nüfusu Eğirdir'i geçmiştir. Bununla birlikte önemli bir pazar yeri olma özelliğini sürdürmüştür. Nitekim XVI. yüzyılda Hamit Sancağı içindeki on altı pazar yerinden biri de Eğirdir idi. Eğirdir, Hamit sancağında XV ve XVI. yüzyıllarda müstahkem, surlarla çevrili ve kalesi olan tek şehir özelliğini taşımaktaydı. Seyyahların ifadelerine göre, Eğirdir'in XVI. yüzyıldan bu yana pek fazla gelişmemiş olduğu anlaşılmaktadır. 1305 (1888 ) tarihli Konya Vilayeti Salnamesi'ne göre bu sıralarda Eğirdir'de dördü minareli olmak üzere otuz iki cami, on yedi mescit, iki medrese, bir kütüphane, dört hamam, 150 kadar dükkân, üç han ve iki kilise vardı.
Eğirdir'in Osmanlı döneminde XX. yüzyılın başlarına kadar ulaşım bakımından pek parlak olmayan vaziyeti, İzmir-Aydın demiryolu hattının 1912 yılında buraya kadar uzatılmasıyla iyi bir duruma gelmiştir. Bu sayede halı sanayi ve halı ticaretinde belirgin ilerleme kaydedildi. Örneğin, 1910-1913 yıllarında Eğirdir'de 500 halı tezgâhı bulunuyor, bu tezgâhlarda 1500 işçi çalışıyor ve 15000 metrekare halı dokunuyordu.Yunanlıların İzmir'i işgali üzerine tüm yurtta milli direniş hareketinin başladığı dönemde Isparta ve havalisinin bağlı bulunduğu Konya vilayetinde, valilik makamında bulunan Cemal Bey Osmanlı Hükümetine sadakatini devam ettiriyordu, Isparta ve Eğirdir'deki milli direniş hareketini de engellemeye çalışıyordu. Cemal Bey'in muhalif hareketlerini ortadan kaldırmak ve bölgede milli direnişin önündeki engelleri yok etmek için Hafız İbrahim Demiralay, oluşturduğu birlikle Gelendos'tan gelerek, 19-20 Eylül 1919'da Eğirdir'de yönetime el koymuştur. Bu olayın ardından Hafız İbrahim, Eğirdir halkını hükümet meydanında toplayarak, gönderdeki bayrağı indirtmiş ve tekrar göndere çektirmiştir. Halka bunun sebebini de şu sözleriyle izah etmiştir: "Ey ahali! Yere inen bayrak Osmanlı bayrağıdır. Tekrar çıkması Kuvâ-yi Milliye'yi temsil ettiğine işarettir. Canımızla malımızla her şeyimizle ortaya atıldık. Arzumuza ulaşmak içün hiç bir kuvvetin müdâhalesini tanımıyoruz ve korkmuyoruz. Amir ve memur herkes bilmelidir ki Millî hareketten başka bir şey yoktur. Her şey onun emrine bağlıdır. Yoksa vazifesini terk etmesi, hakkında daha hayırlıdır. Telaş, endişe etmeyiniz. İş ve gücünüzle meşgul olunuz. Yalnız millî hareketi her şeyinizle kabul ve takviye ediniz." Bu gelişmelerden sonra 20 Şubat 1920 tarihinde, Tığlızade Hakkı Efendi'nin başkanlığında, Müftü Hüseyin Hüsnü, Hacıosmanzade İbrahim, Hatıpzade Nuri, Telgraf Müdürü Selami, Hatıpzade Rifat, Hafızağazade Ömer Efendilerden oluşan Eğirdir Milli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti teşkilatı kurulmuş, bu teşkilatın mahalleler ve köylerde de şubeleri açılmış, heyetleri oluşturulmuştur. Bu cemiyet aracılığıyla Eğirdir ve köyleri, Milli Mücadeleye insan ve malzeme yardımlarında bulunmuştur.
Eğirdir, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra da Osmanlı Devleti zamanındaki ilçe statüsünü sürdürmüştür. Devlet işlerinin icra edildiği Taş
Medrese'ye bitişik olan hükümet konağı 1923 yılında yanmıştır. Halk tarafından bina tamir edilerek devlet işleri aksatılmadan yürütülmüştür. 1937 de Yumrutaş mevkiinde hükümet konağı yaptırılmıştır. 3 Mart 1955'te de bugün Meslek Yüksek Okulu olarak kullanılan hükümet konağı yapılıştır. 1984 yılında ise ülkenin ve ilçenin kalkınmasına paralel olarak yapılan Yeni Hükümet Konağı, bugün de halka hizmet vermeye devam etmektedir.
1930 yılında çıkarılan kanunla yabancı isimlerin değiştirilmesi yoluna gidilmiş ve ilçenin adı da "İğridir" olarak değiştirilmiştir; ancak PTT'de meydana gelen karışıklığı gidermek için '' İ-E'' olarak değiştirilmiştir. İlçe halkının eğrilik ifade eden bu isme tepki göstermesinden dolayı 8 Mayıs 1985'te de '' Eğridir'' ismi'' Eğirdir'' olarak değiştirilmiştir.